LORDUM

Màu nền
Font chữ
Font size
Chiều cao dòng

     ‘’Adın  ne   değeri   var  ki?  Gül  dediğimiz  şeyin  adı  başka  da   olsa    gene  güzel  kokardı.’’


        WİLLİAM  SHAKESPEARE-ROMEO  VE  JULİET



                                  1. BÖLÜM
İskoç Krallığı  Fetret  Dönemi  (1290-1292)
‘’İntikam  ateşiyle  yanan  yürekler ,  evlilik  bağıyla  söndürülemezdi!’’

İskoç  toprakları  tarihinin  en  karanlık ve  karmaşık  dönemini  yaşıyordu. Halk  kimin   gerçek  kral  olduğuna   karar  veremezken soylu  ve  zengin  olan  toprak beyleri  krallıklarını  ilan  etmek  için     hazırda bekler   hale  gelmişlerdi. Ama  tüm  İskoçya’nın  bildiği  fakat  kabullenemediği  tek  bir  gerçek  vardı.Artık  İskoç  topraklarının  sahibi  İngiltere  Kralı  Uzun  Bacaklı  Edward’dı.Uzun  bacaklı  takma  ismini  ise   İskoçya’ya  adım  attığında   kazanmıştı. İngiltere  gittikçe   güçleniyor ,  Edward uzanabildiği   her  toprak  parçasını alırken , İskoçya    iç  savaşa  sürüklenip   parçalanıyordu. Bu durum karşısında  İskoç  Kralı   William    kalesinin  sağlam  duvarları  arasında  onu  kurtaracak  ya  da   son nefesini  vermesine   neden  olacak  haberi  bekliyordu… Kaderi  Eider  Mcduck’un  ellerindeydi… Kurtlar  onu  kurtaracaktı  ,  William  buna  inanmak  istiyor   daha  doğrusu   inanmaktan  başka   çaresi  olmadığını  biliyordu.


Şubat  1290

‘’Gemiye  çıkacağım   ve  kimse  benimle  gelmeyecek! Size  işaret  verene  kadar  konumunuzu  belli etmeyeceksiniz .’’  dedi  atının   üstünde   tüm  heybetiyle   durarak ,  bir  an  önce   görevini  tamamlayıp  topraklarına  geri  dönmek  ve  kralların  güç  gösterilerinden  uzak  durmak  istiyordu. Eider  , Eric’in  ona  bakan  alaycı  gözlerini yakaladığında  bu  inatçı  adamın  onu  bir  saniye  olsun  yalnız  bırakmayacağını  geçte  olsa anlamış oldu. O , gemiye  yalnız   gitmeyeceğinin  farkındaydı  ve  Eric’in  varlığının   onu  rahatlatacağını  inkar  edemezdi.
‘’Eric  beni  dinliyor musun?’’  dedi  kalın  ve  korkutucu bir  sesle ,  başka  bir  adamın  bu  ses   karşısında   titreyeceğini  biliyordu  ama  Eric   onu   umursamıyor  ,  sadece   gidecekleri  anı  bekliyormuş  gibi   görünüyordu. Eider   başını  önüne  eğdi  ve  ona   söyleyecek  bir  şeyler  aradı  ama    hepsinin  boşa   gideceğini  bilmesine  rağmen  şansını   denemeye   karar  verdi. Ona  bir şey   olsun  istemiyordu  ama   bir  taraftan  da  yanında   gelmesinin   iyi  olabileceğini  düşünüyordu. Arkasını kollayacak  birinin olacağını bilmek onu içten içe rahatlatıyordu. Eric’in  güçlü  bedeni  ona   buna   gerek   yok  dermişcesine   önünde   duruyordu. Güçlü  ve  korkusuzdu. İkisininde  bir  korumaya  ihtiyacı yoktu. Onlar  İskoçya’nın   korkusu  ve   gururuydu. İnsanlar  onlardan korkuyor  ve  onların  bu  topraklara  gelen  en  iyi  adamlar  olduklarını  biliyorlardı.
 Bu  bir   sorudan  çok  onu  kendine  getirmek  için   söylenmiş bir sözdü,  Eider   içten  içe  attığı   kahkahalarıyla  gözlerini  Eric’in üstüne   dikti. Eric  ise  anlamadığını  belli  eden  yüz  ifadesiyle  ona  soru  sorar  gibiydi. Kalın  kaşları  çatılmış  ve  gözleri  şaşkınlıkla  alnının ortasında  birleşmişti ,  Eider onun bu çocuksu  tavırları karşısında  derin bir nefes  almak zorunda  kaldı.
‘’Hayır  lordum  sizi  dinlemiyordum,  sanırım   gemiye  giderken  benim de  sizinle   gelmem  için  bana   yalvarıyordunuz , öyle  değil mi  İskoçya’nın   güçlü askerleri?’’  diyerek  askerlerden  bir  onay  bekledi  Eric  , ellerini  iki  yana  açarak  diğer  askerlerden  de  destek  almaya  çalışıyor  ve  Eider’i  köşeye  sıkıştırıyordu.
Onların  bu küçük çekişmeleri  karşısında  Eider  ve  Eric  hariç  bütün  İskoç  askerleri  gülümseyişlerini  saklayamaz   hale  gelmişlerdi. Bu  iki   inatçı  adamın birbirlerine  sataşmalarını  izlemek  onları   her  zaman  eğlendirmiş  ve  kıskanmalarına  neden olmuştu. Onlar   birbirleri  için  ölümü   göze  alabilecek  iki  yakın  arkadaşlardı.Çoğu  zaman  arkadaştan da   öte  olmuşlardı…
Eider   zamanın  akıp  geçtiğinin  ve  güneşin  batmak üzere olduğunun  farkındaydı. Artık  daha  dikkatli  olmalıydı. Belki  de  Eric’in  onunla  gelmesi  daha  iyi  olacaktı. Ona  bakan gözler kalbine  bir  yumruk gibi  oturuyordu  , askerleri… Onlarıda  korumalı  , tehlikeye  atmamalıydı  ve artık  bunu  tek  başına   yapacak  gücü  kendisinde   bulamıyordu omuzlarında ki  yük  her  geçen  saniye  daha   ağır   gelmeye  başlamıştı.  
‘’Seni  inatçı  domuz!’’  Eric  atının  üstünde , yüzünü   geriye  atıp  gözlerini  Eider’e  dikti.Yüzündeki  o  alaycı  ifade  hâlâ  duruyordu.
‘’Bende  seni  seviyorum  Eider!  Tam  arkanda  olacağım. Şimdi  gidelim   mi?’’ diyerek  ellerini  yola  doğru  uzattı.Büyük  bedeni  güçle  sallanıyor  ve  Eider’e   her şeyiyle  destek oluyordu.  Eider  onunla   daha  fazla   uğraşmamalıydı   ama   topraklarına  adımını  attığında   bunun  hesabını ondan   sormayı  unutmayacaktı. Gülümseyişini  saklayarak  atını  döndürdü  ve  onun arkasından  gelmesine  aldırış  etmeden  yola  koyuldu. Gecenin  karanlığı  ve  ıssızlığı  bir  an  olsun onları  yalnız  bırakmadı. Askerlerinin  etrafa  dağılışını   izledi  ve  onların  güvenliğinden   emin  olduktan  sonra  atlarına  asıldılar  ve  gemiye  doğru   ilerlemeye  başladılar.

‘’Gidelim  burdan ,  görmüyor musun  herkes  ölmüş!’’  Eric  onun için  endişeleniyordu  aniden bir   saldırıya  uğramak  isteyecekleri    son şeydi  ve   gemi  gerçekten   içindeki  her şeyle  birlikte  ölmüştü.
‘’İçeriye  girmeliyim  Eric , burada  dur   ve  etrafı  gözle  bir şey  duyarsan  ne   yapacağını biliyorsun.’’  Onun  cevap  vermesini  beklemeden    hızlı  adımlarla  geminin  iç  kısımlarına  doğru    ilerledi  iki  elinde  ona  güç  veren  kılıçları  varken  bütün  dünyaya  karşı  savaşabilecekmiş  gibi  hissediyordu.
‘’Yardım edin…’’dedi  yaralı   ve  güçsüz  bir  ses.  Eider  kulaklarına   dolan  sese  doğru yürümeye başladı ,  yerde   göğsüne saplanmış  bir kılıçla  yatan  askeri  bulduğunda   onun  sona  yaklaştığını anladı ,  içine  dolan  sıkıntıya  engel  olamadı. Dizlerinin üstüne  çöküp  askeri  sakinleştirmeye  çalıştı  ama   artık  bunun için çok  geçti  , genç   Norveç   askeri  öksürük  krizlerine  tutuluyor  ve  kan  kusuyordu.Eider  bunun  ölümün  işareti olduğunun   farkındaydı. Kamaranın içinde   yanan  hafif  meşaleler   sönmek  üzereydi   ve  Eider   gencin  yüzünü  tam  olarak  seçemiyor  etrafını  göremiyordu. Yerler  kanla  ıslanmış   ve   bu  çok  uzun  bir  zaman  önce   olmamıştı. Geç  kalmışlardı! Ellerini   gencin   başına   götürdü ve  onu  sakinleştirmeye   çalıştı. Dokunuşları  işe  yaramıyordu. O bir şifacı değil askerdi.
‘’Bana  cevap  vermelisin  genç  adam ,  leydiniz  nerede?’’  Onu  kurtarmak  isterken  ondan   sadece  sorularının  cevabını  alacak  olmak  Eider’i  derin bir kedere  sürüklüyordu. Kaderine  lanetler   yağdırmanın  sırası  değildi  ama   bunu  yapmayı  da  unutmamalıydı. Çocuğun ona   cevap  vermesinin büyük bir mucize  olacağının  farkındaydı. Eider  saçlarını okşadığı  gencin  derin soluklarını   adeta  içinde  hissediyordu. Ölümün  soğuk  esintisi  etrafını  sarmıştı. Gencin  ağzından   boşalan  kan   , Eider’in kucağına  dökülüyor   ve  ona  düşen  tek  şey  o  kanın  akışını  sessizce  izlemek  oluyordu. Çaresiz  kalmaktan  nefret  ediyordu. Bunu  tekrar  anlamıştı.
‘’İngilizler  onu  öldürüp  soğuk  sulara  attılar  lo..rdum!’’ Asker  Tanrı’nın  ona   verdiği  son  kuvvetle   leydisinin   intikamını  almasını  istercesine   Eider’e   tüm  gerçeği  bir  solukta  söylemişti. Şimdi  gemi  gerçekten  sessizliğe  bürünmüş  , İskoçya’nın  son  umududa   bu  gençle   beraber  ölmüş  ve  soğuk  okyanusun  dibine doğru   sürüklenmeye  başlamıştı. Eider  göğsünün  ortasına  düşen  saç örgüsünü , başını  geriye   sallayarak  sırtına  attı.Şimdi  ayağa  kalkacak  ve  evine  gidecekti   kralına   bu  kötü  haberi  verecek   ve  belki  de  bu  kötü  durumun  acısını o  çekecekti. Gencin  başını yavaşça  yere   koydu  ve  gözlerini  kapadıktan  sonra  tanrının  onu  affetmesi için  dua  etti. Uluma  sesleriyle  derin  düşüncelerinden ve içini saran hüzünden  sıyrıldı , hızla   kendisini   karanlık  gökyüzünün  altına  attı.Eric   güvertenin  ortasında  boğazında  duran  iki  kestin  hançerle   sıkıntılı  bir  şekilde   karşısında   duruyordu ,  Eider  gülmek  istiyor ama  bu  durumda  bunun  normal  bir şey  olmayacağını  biliyordu.  Eric’e  bu  güne  kadar  kimse   yaklaşamamıştı   ama  bu  ince  yapılı  adam  onu   kollarıyla  sarmış  boğazına  keskin  hançerlerini  dayamıştı   kemerilere   yaslanıp  kendisine  güvenli  bir  yer  seçmişti.
‘’Tanrı  aşkına  Eric  , seni  bu  halde   göreceğimi   hayal  bile  etmezdim!’’
Eider   düşmanın  görünen   dudağının  yarısının   hafifçe   havaya   kalktığı  gördü. Şaşırmıştı ,  en  az  Eider   kadar   şaşkındı  ve   ne  yapacağını  bilmiyor  gibiydi. Buna  rağmen  sakin  bir  duruş  sergilemeye  çalışıyordu  genç  adam. Onun  gülmesine  ve  rahatlığına  anlam  yüklemeye  çalışır  gibiydi. Elleri  dikleşiyor   ve   güç  kazanıyor  Eric’e   tüm  acımasızlığıyla  abanıyordu.
‘’Kahretsin  Eider o çok  sessizdi  ve  sende  görüyorsun ki   gün kararmaya  başladı.’’ dedi  Eric   sıkıntıyla   burun  kıvırarak.
Eider   yüzünde  beliren  gülümseyişe   bu  sefer  engel  olamadı. Eric   ilk  defa   bahaneler  yaratıyordu  ve  bu  onun  ne  kadar  utandığını  gösteriyordu  asil  ruhlu  savaşçının  bu  hatası  yüzünden  ölmek  istiyor  olabileceğini   tahmin  edebiliyordu. Eider’in   gerçekten   değer  verdiği  sayılı  insanlardan  birisiydi  Eric. Şimdi  bu   halde  olması  ise   şaşılacak   cinsten  bir  şeydi. Ama   her  ne  olursa  olsun  onu  o   hançerlerin  arasından   çekip   kurtarması  ve   bu   siyahlara  bürünmüş   adamın  kim  olduğunu   öğrenmesi  gerekiyordu.
‘’Kendini  kandırma  dostum  ölmeyi  hakettin. Tüm suçu  güneşin  batmasına  yükleyemezsin .’’  Eider  düşmanının  hayretle  iç  çekişini  yakalamıştı. Eider  onların   dostluğunun  tüm  ülkeye   yayılmış    olduğunu   nasıl  unutabilirdi ki  ,  adamın   şaşırması  bunu  kanıtlıyordu.
Eric’in  ardında ki  adam    konuşmaya   karar  vermiş  gibi   önce  boğazını  temizledi  ve  ellerinde  duran    hançerleri   iki  taraftanda   Eric’in  boğazına  bastırdı.Sızan  kan  ise  onun  için   bir  güç   gösterisi  haline   dönüşmüştü   ama  Eider  bu durumdan  hiç de   hoşnut  değildi.
‘’Hadi  ama  lordum ,  en  iyi  adamınızı   ölüme  mi  terk  edeceksiniz.’’  dedi  boğuk  bir  sesle , ağzındaki  bez  parçası  onun konuşmasını  engelliyordu , duyduğu sözleri  zar zor  anlayabiliyordu  işin  içine İngiliz  aksanı ve  kumaşın  engeli  katılınca  onu  anlamak  Eider için  daha da zor  olmuştu.
Eider  ise  onun anlaşılmaz  aksanını   daha  iyi  duyabilmek için bir iki  adım onlara  doğru  yaklaştğında  karşısında  duran  adamın hançerleri  Eric’e daha çok  sapladığına şahit oldu. Korkuyordu  ve  korkusunu  hançerleriyle  gösteriyordu. Bu  adamda  bir  tuhaflık  var  diye  düşünmekten  kendisini  alamadı , kaçmıyor   savaşmak  istiyor  ama  bir  taraftanda  korkuyordu. Dizlerine   kadar   gelen  deri  çizmeler , üstündeki  uzun  tuniği  ve   başını   sıkıca  saran  ve yüzünün  yarısını  saklayan  siyah  kumaş  parçasıyla  bu  adam  gerçekten  başlı başına  bir  gizemdi. Çözülmesi  gereken  pis  bir   gizem!
‘’Onu   gerçekten öldürmek  isteseydin  bunu  çoktan  yapardın  değil mi  İngiliz!’’
Benim  İngiliz  olduğumu    nereden   anladın  İskoç!
‘’Kesinlikle  yapardım  lordum.’’  dedi  adam  anlaşılmaz  aksanıyla.
‘’O  halde   gerçekten  istediğin  nedir ?’’ dedi  Eider   güçlü  bedenini ona  doğru    gererek , onu  korkutmak  ve   dikkatini  dağıtmak istiyordu.
‘’Sizi  istiyorum  lordum.’’  Rose  bu  cümlenin  ona  bu kadar  alışılmadık  ve  ahlaksızca   gelebileceğini  düşünmemişti  , bedenini   ele  geçiren  titremeye  engel  olamıyordu. Karşısında  duran  adam  Eider  Mcduck’du  ve  o  gerçekten  bir  tanrı  gibiydi , bir savaş  tanrısı…  Örülmüş  uzun  saçları  karanlıkta   seçemediği   korkutucu  gözleri  içini  eriten  kaslı  vücudu ,  beli  büyüklüğünde ki  bacakları  , yay  biçiminde ki   güzel  kaşları  ve   gizli  bir  kutunun  kapağını  açacakmış  hissi  veren  o  büyük  ama  güzel  ağzı… Rose  içinde  ayağa  kalkmış  ve  ona  karşı  savaş  vermeye  başlayan  kadınsı  yönüne  küfürler  yağdırıyordu. Eider  Mcduck  ne  kadar  güzel  bir  adamsa   Rose’da   o kadar  çirkin  bir  kadın  olduğunu  biliyordu , bir  an  utançla  yüzünü  saklamak  istedi   ama  kollarında  duran  adamın  güçlü ve  korkutucu  bedeni  buna  imkan  vermiyordu.
O İngiltere’nin  dikenli  gülüydü , kusurları  vardı   ve  Rose  onları   her  zaman   saklamakla  uğraşmış ,  insanlardan  kaçmıştı.
‘’Bu  isteğin  yerine  gelmeyecek bunun  farkındasın  değil mi İngiliz?’’ Eider   kızmaya   başlamıştı  ve   artık  düşmanının  hassas  bir  noktasını  bulmaya  çalışıyordu   gözleri   öfkeyle  etrafını  süzüyor ,  saldıracak  bir nokta  arıyordu  fakat  karşısında  duran  adam  ayaklarını  yere   sağlam  basmış  ve   bedenini   Eric’in  arkasına   saklayarak   kendisini   korumaya  almıştı  yapacak  hiçbir şeyi  yoktu.
‘’Size   küçük kız  kardeşinizin  elimizde  olduğunu  söylesem  bir şey  değişir mi lordum?’’  dedi   alaycı   ve   tehdit  eden  sesle.
Eider  artık  onu   aşkla ve  arzuyla  öldürebilirdi  küçük  Lisa’sına  kimse  dokunamazdı. Hele  bir  İngiliz  asla  dokunamazdı!
‘’O  nerede!’’  Eider   gerçekten  kükremiş ,  sesi  gemiyi   sallamıştı.
Rose  onun  sesinde ki   kini  ve  nefreti hissediyordu. Ve  şimdi  doğru bir  seçim  yaparak  kardeşini  kaçırdığı için  kendisiyle  gurur  duyuyordu.
‘’Sizinde   hassas bir  noktanız  varmış  Lordum, anlatılanın aksine kalpsiz  değilsiniz.’’
Rose   onu  sinirlendirdiğinin  farkındaydı ,Eider  Mcduck’un  öfkeli  nefesini  duyabiliyordu. Öldürdüğü  ve  acı  çektirdiği  her  İskoç , ruhunun  rahatlamasına  neden  oluyordu. Ama  bu  adamda  tersini  hissetmesine  neden  olan  bir şey  vardı.
Eider   sıktığı  dişlerinin  arasından   konuşmaya  çalışıyor  , Eric’in hayatını  tehlikeye  atmak  istememesine  rağmen  gözü  şimdi  hiçbir şey görmüyordu. O  adamın  elleri  arasında   ölmesini  istiyordu.
‘’Unutma  İngiliz   herkesin  hassas  bir  noktası  vardır!’’ dedi  uyarırcasına , onu  öldürmek  istediğini  Rose  sesinden  anlayabiliyordu.
...
Devamı gelecek

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen2U.Net